Türk Nöroşirürji Derneği Başkanı Doç. Dr. Ethem Beşkonaklı, uzmanlık derneklerinin batılı örneklerinde olduğu gibi, Türkiye’de de alanlarında bir otorite olarak kabul edilmesi gerektiğini söyledi. Doç. Dr. Beşkonaklı, son zamanlarda hekimlere yönelik gerek adli, gerekse SGK tarafından yürütülen soruşturmalara dikkat çekerek, medyanın daha açılan davalar sonuçlanmadan yargısız infaz yapmamasını istedi.
Bilirkişi tespitlerinde mutlaka ilgili uzmanlık derneğinden destek alınması gerektiğini söyleyen Doç. Dr. Ethem Beşkonaklı, bu sayede bilirkişi talep edilen konuda hem daha yetkin kişilerden görüş alınması, hem de konunun daha iyi yorumlanması sayesinde eksik ya da yanlış kararlardan da sakınılmış olacağını ifade etti.
Türk Nöroşirürji Derneği Başkanı Doç. Dr. Ethem Beşkonaklı, SGK soruşturmalarından bilirkişi tespitine, performans sisteminin uygulamaya girmesi ardından gereksiz girişimsel işlemlerin artıp artmadığından, tıbbi arşivlemeye kadar pek çok konuda Medimagazin’in sorularını cevaplandırdı.
İstanbul’da 10’u beyin cerrahı toplam 15 doktorun olayı ile ilgili konuşmak istiyoruz. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK)’nın hekimlere yönelik, buna benzer birtakım operasyonları oluyor. Hekimlerin bir takım yolsuzluklarına dair basına birçok iddia yansıyor. Bu konuyla ilgili genel bir değerlendirme hekimler açısından sizce nasıl yapılmalı?
Önce şöyle bir şey söylemek istiyorum. Bu soruşturmalar şu an adli soruşturmalar halinde. Bildiğim kadarıyla SGK’nın soruşturması durumundan çıkmış durumda.
Mali polis yaptı zaten.
Evet, biraz daha farklı durumda.
İstanbul’daki mali polis, ama bazı yerlerde sadece SGK soruşturması yapıldı
O zaten çok rutin bir şey. Örneğin; Derneğimize sürekli olarak bununla ilgili, “Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz, şurada şöyle bir fatura ile karşılaşıldı, bu konuyla ilgili ne düşünüyorsunuz?” diye direkt bilirkişilik, danışmanlık şeklinde sorular oluyor. Biz de bunlara cevap veriyoruz. Ya da, “Şu cihaz hakkında ne gibi bir şey düşünüyorsunuz?” diye sorulduğu oluyor. Bunların bazen resmi yönleri olmayabiliyor. Gerçi biz resmi şekilde cevabi yazı yazıyoruz.
İstanbul’daki olayın özelliğine gelecek olursak, halen birtakım ceza davaları sonuçlanmamış olduğu için, bu konuda yorum yapmamız çok uygun olmayabilir. Ancak, birkaç konuyu vurgulamak isterim. Birincisi, bu konuyla ilgili bilirkişilik kurumunun sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. Bilirkişilik konuya uygun, konuyla ilgili uzmanlık derneklerinden yardım alınarak yapılmalıdır. Bu hem merkezi olabilir hem yerel olabilir. Eğer uzmanlık derneklerinden yardım alınmazsa, uygun bilirkişi atanıp atanmadığı yönünde şüpheler oluşur. Bu şüpheler bizim camiamızda da halen vardır. Son olaylarla birlikte bu biraz daha belirginleşmiştir. Burada şunu söylemek istiyorum. Özellikle belli bir grup, örneğin; beyin cerrahisi grubu diyelim. Herkes beyin cerrahı ama, Türkiye’de özel olarak branşlaşma, resmi olmasa da özelleşme durumu yaşanıyor. Bütün dünyada yaşandığı gibi, Türkiye’de de yaşanıyor. Mesela omurgayla ilgili bir olayın soruşturması sırasında, bizim alt grubumuz var. Spinal cerrahi grubumuz var. Bu konuyla ilgili bilirkişi kimler olabilir diye bizim dernekten sorulursa, biz bu gruptan ilgili kişileri bilirkişi olarak önerebiliriz. Üç kişi mi gerekiyor, biz 10 kişi öneririz. Bunları da farklı farklı şehirlerden öneririz. Böylece SGK uygun kişileri aralarından seçer. Ama en azından biz deriz ki, “Bunlar bu işlerde bilirkişilik yapmaya uygun insanlardır deriz. O zaman, mesela ağırlıklı olarak nörovasküler cerrahiyle veya daha ağırlıklı olarak onkolojiyle uğraşan bir kişi başka bir konuda bilirkişi olmaz. Böylece daha sağlıklı bir sonuç alma ihtimali artar. Bu, olayın bilirkişilikle ilgili kısmı. Bunu biz daha önce SGK’ya da önerdik. Uzmanlık derneklerinden görüş alırsanız her şey daha sağlıklı işleyebilir dedik.
İkincisi, bu konuyla ilgili söyleyebileceğim farklı bir şey, daha yasal süreçler tamamlanmadığı için bütün bir meslek grubunu, bütün hekimleri rencide edici tarzda medya yaklaşımını da uygun bulmuyorum. Size bir örnek vereyim.
Geçtiğimiz günlerde bir gazetenin, çok garip bir manşeti vardı “Bilmem ne doktorlar” diye. Ancak gazetenin bu manşeti attığı günden bir gece evvel, bu doktorların hepsi serbest bırakılmışlardı. Şimdi bu manşeti atan medya kuruluşunun ne yapması gerekir? Normal şartlarda ertesi günü, “Hepsi serbest kaldı” diye bunu yine manşetten vermesi lazım. Şu an hepsi tutuksuz yargılanıyor. Yargının sonucu ne olur bilemeyiz, bu yargının bileceği bir şey. Ancak, sonuçta bu işe adı karışan insanlar, eğer bizim derneğimizin üyesi iseler ve ceza alırlarsa, biz de mesleki örgüt olarak onların cezasını zaten veririz.
Peki bu söylediğiniz derneklerde genel olarak yapılıyor mu?
Bakıyoruz hekimlere yönelik etik dışı davranışlarda ne Türk Tabipleri Birliği (TTB)’ne tabip odaları, ne dernekler pek de aktif görünmüyor. Galiba hekimlerden tepki alacaklarını düşündükleri için çok da müdahil olmak istemiyorlar.
Haklısınız. Şimdi son zamanlarda şöyle bir şey var. Biz gazeteye çıkıp, bu böyle değildir desek, devam eden bir soruşturmaya engel teşkil etme yönünde suçlanabiliriz. Uzmanlık dernekleri halen bilimsel çalışmalardan kurtulmuş değiller. Sosyal, mesleki ve hukuki çalışmalarını batılı örneklerinde olduğu gibi geliştiremediler. Asıl önemli nokta bu. İkincisi de yanlış yapmaktan korktuklarından. Çoğu derneğin hukuk danışmanları yok. Ama bizim profesyonel hukuk büromuz var. Bir hukuk bürosu var ve danışmanlık hizmeti alıyoruz. Bir konu olduğunda onlara danışıyoruz. Diyoruz ki, “Böyle bir olay oldu, biz buna karşı ne yapabiliriz?” Bize, “Mesleki örgüt olarak hiçbir şey yapamazsınız. Çünkü yargılama süreci var. Birisi bir hata işlemiş. Bunun sonucu ne olacak bilemiyoruz. Söyleyebileceğiniz tek şey, insanların insanlık onuruna, haysiyetine, şerefine uygunsuz davranışta bulunulmaması gerekir diye bir sözünüz olabilir” diyorlar. Biz de bunu zaten web sayfamızda bu şekilde duyuruyoruz.
Bir önceki adıma gidelim. Hekimlerin en son TCK çıktıktan sonra biraz hukuki bilgilendirmeleri vardı. O zamanlar bunu yoğun olarak görmüştük. Aslında hekimlerin genel olarak hukuki ve mali konularda bilgilerinin biraz yetersiz olduğunu görüyoruz. Bu noktada dernekler biraz aktif bir rol üstlenemez mi?
Üstlenebilir. Üstlenmesi de gerekir. Biraz önceki konuya geliyoruz yine, dernekler otorite olarak tanımlanmadığı sürece, yani batılı örnekleri gibi bir otorite olarak tanımlanmadığı sürece, bu konuda kendilerini geliştirmeleri çok zordur. Çünkü yapabilecekleri şey sınırlıdır. Ne yapıyor? Bilimsel çalışmalarını yap, eğitim çalışmalarını yap, kurslar düzenle, sempozyumlar düzenle. Derneklere sen otoritesin ya da yarı otoritesin diye bir görev verilirse, o zaman dernekler de bu konudaki gerekli adımları atmak zorunda kalacaklardır.
Mesela Maliye bundan 6 yıl önce, “Dernekler Kanun’una göre, birden fazla kâr elde edici çalışmada bulunuyorsanız, iktisadi işletme kurmanız gerekir” diye zorunlu tuttu. Biz de hemen iktisadi işletmemizi kurduk. Bütün faaliyetlerimizdeki vergilendirmeleri, KDV ödemelerini hepsini yapıyoruz. Herkesin kafası rahat, biz de çok rahatız. Ancak eğer bunu bize zorlamazlarsa veya bu hakları vermezlerse, dernekler de yapabilecekleri şeylerde sınırlı kalıyorlar.
TTB veya tabip odaları hukuki konularda aktif rol üstlenmiyorlar. Dediğiniz gibi bilimsel olaylarda tabi ki hem TTB, hem tabip odaları, hem dernekler aktifler. Ama bu tür hukuki konularda hekimlerin biraz ortada bırakılmış hissettikleri söz konusu. Sadece İstanbul’daki olay için söylemiyoruz, birçok olay oluyor, birçok da suçsuz hekim var. Yani yanlış yaptığını bile bilmeyen birçok insanla karşı karşıyayız.
Çok haklısınız. Bir cihaz, birisi geliyor “Ben bir cihaz ürettim” diyor, o cihaz kullanılıyor. SGK buna izin veriyor ve fiyatlandırıyor. Eğer bu cihazın kullanılmasına izin varsa, doktor da bunu kullanıyor. Bunun endikasyonları ve kötü niyetleri ayrıca sorgulanır. Normalde olması gereken şu; Amerika’daki FDA türü bir düzenleme yapılacak. Kim, hangi cihazı kullanmak istiyorsa SGK’ya başvuracak, “Benim böyle bir cihazım var, bunun kullanımı uygun mu, değil mi?” diye soracak. Önce bunun iznini alması lazım. SGK’nın da ilgili uzmanlık derneğine başvurarak görüş alması lazım. Biz de uzmanlık derneği olarak ilgili kurullarımızla inceleyeceğiz. İncelememiz sonunda diyeceğiz ki “Bu cihaz gerçekten insan sağlığına ve kullanıma uygundur. Endikasyonların iyi tespit edilmesi şartıyla ve fiyatı sizin tarafınızdan belirlenmesi şartıyla kullanılabilir.” Ama şu an böyle değil. Bir firma, bir ilaç ürettiği zaman, İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğüne müracaat ediyor. İki üç sene didik didik incelendikten sonra kullanım izni çıkıyor. Ancak bu implantta böyle değil. İmplantta da bu sisteme gidilmesi lazım. Ama gidilirken de ilgili kurumlardan görüş alınması gerekir.
İmplantta da sonuçta bakanlık ruhsat vermiyor mu?
Veriyor ama böyle ciddi bir inceleme ve sorgulamadan geçmiyor. Bize bir defa bile implantla ilgili “Bu nedir?” diye soran olmadı ki. Herhangi bir şey, “Tamam kullanabilirsin” diyor. Bizden herhangi bir görüş alınan implant yok. Şimdiye kadar, hiçbir zaman bize sorulmadı.
Hekimlerin, cerrahların, mesela beyin cerrahisinde medikal firmalarla da ilişkisi çok. Hekimlerin üçüncü kişilerle ilişkilerinde nelere dikkat etmeleri lazım?
Birincisi yasal olmayan hiçbir ilişkiyi kabul etmemesi lazım. Diyelim ki bir cihaz var, birisi geldi tanıtım yapmak istiyor. Ben uygun bir zamanda “Göster ürününü” diyebilirim. Ancak bunun başka bir türlü ilişkiye çevrilmesine karşı hekimlerin eğitimli olması lazım. Biz de zaten bütün gruplarımızda ve kurullarımızda bunun eğitimlerini vermeye çalışıyoruz. Ancak bu grup ve kurullarımızın eğitimlerine katılmayanlar, ya da çok tecrübesiz olanlar hata yapabiliyorlar. Benim tavsiyem; bütün eğitimlere katılmış olmaları gerekiyor. Bu eğitimlere katılmış olan insanların bir hata yapabileceklerine ben inanmıyorum. Biraz önce de söylediğim gibi, eğer herhangi bir kötü niyet taşıyan insan varsa, bu doktor olmuş, avukat olmuş, gazeteci olmuş, bakkal olmuş hiç fark etmez. Bu insan, afedersiniz ya burada sahtekârlık yapacaktır, ya da gidecektir fırın soyup ekmek çalacaktır. O yüzden dikkat etmek lazım. Türkiye’de yaklaşık bin 500 beyin cerrahı var. Otuz tane kötü niyetli insan olmayıversin, bizim tercihimiz bu. Onun için yasaların izin verdiği bütün ilişki şekilleri kullanılabilir. Karşılıklı görüş alışverişi yapılabilir. Bu iyidir, bu kötüdür denilebilir. Birtakım ürünleri eğer kullanma izni varsa kullanabilir. Ama bunun gizli ajandalarının olmaması lazım. Ben zaten inanmıyorum gizli ajanda olduğuna. Zaten bütün soruşturmalar da şu ana kadar bize ulaşmış, Derneğimiz üyesi bir kötü niyet cezası alan kişi yoktur. Eğer olursa biz zaten mesleki olarak onun cezasını veririz. Ama söylediğim gibi bizim Derneğimizden kötü niyetli tutum nedeniyle ceza alıp ta dernek üyeliğimizden çıkardığımız bir üyemiz yok.
Böyle birisi olursa dernek üyeliğinden mi çıkarılacak?
Bizim tüzüğümüz gereği, mesleki saygınlığı zedeleyici her türlü davranışta bulunan üyeler, disiplin kurulu, etik kurul ve yönetim kurulu kararlarıyla üyelikden atılır ve bunlar da ilan edilir. Ama şu ana kadar böyle bir şey olmadı.
Bu tür şeyler basında yer alınca, genel bir kötü imaja doğru gidiş oluyor. Böyle olunca da hekimlerin haklı olduğu bir konu da olsa aslında sesleri pek duyulmuyor. Bunlar hep bir kambur gibi, hekimlik mesleğinin üzerine yıkılıyor.
Bunların önlenmesinde Bakanlık olsun, TTB olsun, dernekler olsun neler yapabilirler?
Geçtiğimiz haftalarda gazetelerde “Gerekmediği halde cihaz takılan hastalar olmuş” diye bir haber yer aldı. Biz bunun olabileceğinei hiç düşünmüyoruz. Bu tür haberler şuna yol açıyor. Bu tür haberler, gerçekten tedavi olması gereken insanlarda paniğe ve tedaviden kaçmasına yol açıyor. Örnek vereyim, bu kullanılan implantların hepsi insanların hayatını kurtaran, insanların yaşam kalitesini artıran cihazlar ve ameliyatlardır. Üç tane kötü örnek var diye bu şekilde ortaya çıkarılması, gerçekten ciddi ve bilimsel yöntemlerle tedavi olması gereken hastaları da engellemektedir. Bunlara dikkat edilmesi gerekmektedir. Biz bunu söylüyoruz, ama çoğu yerde dikkat gösterilmiyor. Her mesleğin bir ahlakının olması gerekir. Biraz önce verdiğim haber örneği; haber manşete çıkmış, ama aynı gün o insanlar serbest bırakılmış. Normalde ne gerekir? Ertesi gün küçük de olsa serbest kalmalarıyla ilgili bir haber çıkması lazım, ama yok. Peki, biz ne yapalım, yeni bir gazete biz mi çıkaralım? Sadece web sayfalarımızda uyarmaya çalışıyoruz.
Dernekler tarafından basına yönelik bilgilendirmenin az olduğu söylenebilir mi?
Yine biraz önce söylediğime geliyor. Bununla ilgili kültür oluşmadı hiç. Zaman içerisinde bu kültürün ve yetkilerin artacağını zannediyorum. Böyle bir durumda “Acaba ben basına bir demeç verirsem suç işler miyim?” korkusu var. Suçlanır mıyım korkusu var. Bununla ilgili bir kültür daha gelişmedi maalesef. İleride gelişebileceğini düşünüyorum.
Genel olarak hep aklımıza gelen, bu konuda derneklerin diğer kurum ve kuruluşlardan daha aktif bir rol üstlenmesi gerektiği diye düşünüyoruz. Aslında bu soruları da böyle düşündüğümüz için size yöneltiyoruz. Çünkü derneklerin biraz daha aktif olabileceği yönünde bir kanı var. Aslında bu olursa ve sizinle ilişkiye girerse, bir yerde SGK’nın da iş yükünü hafifletmiş olursunuz.
SGK diyelim ki bir yerde fatura yükünün fazla olduğunu gördü. Bunu hemen bize bildirsin. Bize, “Şu hastanede genel kullanıma göre bize anlamsız gelen bir kullanım var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?” desin. Biz de, o yetkimiz olsun; orayı inceleyelim, “Haklısınız burada bir haksız kullanım var” diyelim. Ama şu an böyle bir şey yok. SGK burayı iki sene takip ediyor. İki sene burada ameliyat yapılmasına izin veriyor, sonra maliye ve diğer cezai şeylere müracaat ediyor. Ancak, bizim önerimizi dikkate alırsa yapılmaması gereken birtakım işlerin de vakti zamanında önüne geçmiş olur.
Bir diğer görüş de şöyle; Performansa dayalı döner sermaye sistemi çıktıktan sonra girişimsel işlemlerin gereksiz şekilde arttığı yönünde cerrahi branşlara yönelik bir kanı oluştu. Sizin bununla ilgili gözleminiz nedir?
Asla bununla ilgili bir gözlemim yok. Ben bir eğitim araştırma hastanesinde çalışıyorum ve klinik şefiyim. Burada daha önce neler yapılıyorsa bugün de aynı işler yapılıyor. Belki şu olmuş olabilir. Daha fazla çalışma yaptığı zaman bunun az ya da çok karşılığını bir miktar daha fazla alacağını bildiği için insanlar, daha fazla çalışıyor. Benim asistanlığım zamanında saat bir dedi mi, ameliyatlar biterdi. Şimdi 4’e, 5’e, 6’ya kadar ameliyatlar devam ediyor. Fark buradan kaynaklanıyor olabilir. Bu zaten Sağlık Bakanlığındaki tedavi verileriyle uyumlu bir şekilde oluyor. Biz şimdi demiyor muyuz, insanların 10 sene önceki haliyle şimdiki halleri bir değil. İnsanların hem hastaneye hem hekime ulaşabilirliği arttı. Şimdi bunu biz gururla söylemiyor muyuz? Sayın bakanımız da bunu gururla söylüyor. Doğrudur, insanlarımızın hekime ulaşabilirliği, hastaneye ulaşabilirliği arttı. Tanısal tekniklerin gelişmesiyle birlikte tanılar da arttı. O yüzden buna yönelik tedaviler de arttı. Bunların çok doğal bir sonucu olarak işlemlerin artmış olması nedeniyle, performansa dayalı sisteme kusur bulmak çok yanlış bir düşünce.
Son olarak hem üyelerinize hem genel olarak hekimlere neler söylemek istersiniz?
Hekimlere öncelikle ceza yasalarını iyi öğrenmelerinin gerektiğini, hekimlik mesleki uygulamalarını iyi öğrenmeleri gerektiğini, endikasyonlarını çok iyi ve destekli olarak koymaları gerektiğini, hastalarını çok iyi aydınlatmalarını ve bunların aydınlatılmış onamlarını imzaları ile birlikte almaları gerektiğini, yaptıkları işlemleri çok iyi kayıtlama, belgeleme ve arşivlemeleri gerektiğini, tüm bunlarla birlikte sürekli eğitimlerine her zaman devam etmeleri gerektiğini tavsiye etmek isterim.
Sistem olarak da şunu tavsiye ediyorum. Türkiye’de hiçbir kimse, kendi başına hiçbir şeyi yapamaz. Yani, uzmanlık derneklerine de gerekli yetkileri vermek ve gerekli danışmalarda bulunmak lazımdır. Uzmanlık derneklerinin de bu isteklere uygun ve zamanında cevap vermesi lazım. Ben bunu tavsiye ediyorum.
Siz arşivleme deyince özellikle aklımıza geldi. Belki bu dermatolojiyle ve plastik cerrahiyle çok daha ilgili olabilir ama, özellikle cerrahi branşlarla ilgili ameliyat görüntülerinin, tıbbi görüntülerin, ameliyat fotoğraflarının saklanması ve arşivlenmesine yönelik, aslında klinik olarak da bir düzenek oluşturulması gerekmez mi?
Birçok yerde bu zaten gayrı resmi olarak oluşturuluyor. Şu anda resmi otoritenin bizden böyle bir resmi istemi yok. Bu süreçle ilgili, zamanla ilgili, insanların da bunu istemesiyle ilgili bir şey.
Hataları da asgariye indirir değil mi böyle bir şey?
Ama burada karşılıklılık durumu gereklidir. Siz doktora bir sürü şey yükler, karşılığında olması gereken haklarını vermezseniz yapamazsınız. Kaydedilir, ne işe yarar, bunu görecek kim var? Kim istiyor bunu, kimse istemiyor. Biz kendi bilimsel ve mesleki faaliyetlerimiz nedeniyle kendiliğimizden bu işi yapıyoruz. Şu an kendi arşivlerimiz için yapıyoruz. İleride farklı düzenlemelere gidilirse bunlar normal arşivlemelere de geçecektir.
Hekimleri de kontrol altına alır denilebilir mi?
Üç aşağı, beş yukarı ekipli çalışılan yerlerde hekimler zaten kontrol altındadır. Bunu derken yalnız çalışan hekimleri kontrol dışı demek istemiyorum ama, en azından birbirinden haberi olması gereken hekim gruplarının da bir şekilde oluşturulması gereklidir.
Eklemek istediğiniz son bir şeyler var mı?
Birşeyi tekrar vurgulamak istiyorum. Hekimlik kutsal bir meslektir. Ama bu kutsallığa karşılık, hekimler her şeyden sorumlu, her şeye müstahak insanlar da değildirler. Onlar da insandır, onlarda uyuyacaklar, onların çocukları da yumurta yiyecektir. Bu ortamların hazırlanması gerekir. Yani her türlü olumsuzlukta direkt hekimleri suçlu görmek, hekimlere ve halkın sağlığına yapılmış en büyük haksızlıktır. Bu ülkenin bu insanlara her zaman ihtiyacı olacaktır. Tümörlü hastalarınızı İrlanda’ya mı göndereceksiniz? Dışarıdan getirilen insanların da ne verip ne götürdüğünü, neler yaptıklarını bu ülke yüzyıllardır görüyor. Sonuç olarak yeterli incelemeler yapıldıktan sonra ve olaylar net belli olduktan sonra suçlayıcı ifadelerde bulunmak lazım. Her hangi bir kaygıyla kolaya kaçıp hekimi suçlamak, bu memlekete ve hastalara yapılmış en büyük haksızlıklardan bir tanesidir. Buna dikkat edilmesi gerekir. Yasal süreç tamamlanmadan bir hekimi ismiyle, görüntüsüyle ya da bir meslek grubunu suçlayıcı ifadelerden kaçınmak gerekir. Bunun için günümüzde bütün yasalar değiştirilirken, buna yönelik yasaların da değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca bizim her zaman tercihimiz yerli ürünlerin kullanılmasından yanadır.
Daha ucuz diye hekimi kalitesiz yabancı ürünleri kullanmaya zorlamak da insan sağlığı ile oynamaktır. Bu aynı zamanda dışarı giden paramızı arttırmaktadır. Buna yönelik yasal düzenlemelerin de oluşturulması gerektiğini düşünüyorum.
http://www.medimagazin.com.tr/mm-dernekler-daha-aktif-rol-almali-h-59468.html